Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde yer alan Kayı Apartmanı, iki büyük depremin etkisiyle temelinden çıkarak tek parça halinde arkaya doğru yan yattı.
Hatay’da İnönü Bulvarı’nda bulunan 12 katlı, 250 dairelik Rönesans Rezidans havuzunun bulunduğu bölgeye doğru devrildi ve sokaktaki bir binaya da hasar verdi.
Kahramanmaraş’ta da benzer şekilde yıkılan pek çok bina bulunuyor.
Peki temeliyle yerinden çıkarak devrilen ya da olduğu gibi sırt üstü düşerek yıkılan binalar ne anlama geliyor?
Hürriyet gazetesinden İsmail Sarı’nın haberine göre, İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Nusret Suna, “Binaların yıkılma şekli bazı şeyleri ifade eder. Bu yıkımlar özellikle zeminde ya da üst yapıda noksanlıkların olduğunu ve sistem hatası bulunduğunu çok net bir şekilde gösterir. Tabii her binaya göre değişik sonuçlar da elde edilebilir” ifadelerini kullandı.
İstanbul Kentsel Dönüşüm Derneği Başkanı ve İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Çatalkaya ise “Genel olarak bir binaya baktığımız zaman binanın ağırlığının taşındığı yer, topraktan sonra zemin kattır. Topraktan sonra tamamen etrafı açık ya da yarı açık gibi olsa da yukarıdaki bütün ağırlık orada birleşiyor. Kolonlara da o yükler biniyor. Depremden kaynaklı bir sarsıntı oluştuğu zaman en fazla ağırlık orada taşındığı için o kısım daha çok zorlanıyor” dedi.
Çatalkaya, binanın projesine uygun yeterli demir konulmadıysa sıkıntının daha da büyüdüğüne vurgu yaparak şunları söyledi:
“Sonrasında aşağıya doğru düşey bir hareket başlıyor. Bu düşey harekette eğer üst kısım yeteri kadar dayanıklıysa direkt zemine çöküp yan yatıyor ve bina öyle kalıyor. Eğer zayıflıklar üst katlarda da devam ediyorsa kolonların üzerindeki yük azalıyor. Bir de malzemede eksiklik ya da demirde zayıflık varsa otomatik olarak onlar da tamamen presleniyor”
Çatalkaya, depremin ardından temeliyle birlikte yan yatan binaları ise şöyle açıkladı:
“Genelde bu tür yerlerde zemin sıvılaşması dediğimiz bir olgu mevcut. Zeminin içerisinde su varsa deprem sarsıntısından dolayı o su, bir taraftan başka bir tarafa giderken binanın temelinin altındaki toprağı da alıp gidiyor. Bunu kumsalda denizin kumları alıp götürmesi gibi düşünebiliriz. Fakat bu zeminin içerisinde oluyor. Bir taraftan diğer tarafa su giderken temelin altındaki toprağı da asimetrik aldığı için bina da toprağın gittiği yöne doğru yan yatıp kalıyor.”
Bu duruma bazı tedbirlerle önlem alınabildiğinin altını çizen Hakan Çatalkaya, “Örneğin temelin altına kazık çakılmış olsa böyle bir durum yaşanmaz. Yıkılan binalara dair görüntülere bakınca anlaşılıyor ki böyle bir şey yok. Binalar zemin katta patlıyor, üstü dağılmadan zemine çöküyor ve öylece kalıyor. Zemine sondaj kazıklar yapılmalı ya da zemini enjeksiyon sistemiyle daha da sertleştirerek dayanıklılık artırılmalı. Böylece sıvılaşmanın da önüne geçilebilir. Fakat bunların hepsi ekstra bir maliyet” değerlendirmesini yaptı.
Temeliyle birlikte topraktan sökülerek yan yatan binalara dikkat çeken Nusret Suna ise “Bu binaların eğer bodrum katı olsaydı, başka hasarlar olurdu ama bina öyle yatmazdı. Fakat illa bodrum kat yapılmalı mı? diye soracak olursanız şart değil ama farklı yöntemler mevcut. Eğer o zeminin altında su çıkıyorsa, kazmaları mümkün değilse zemin iyileştirilmesi yapılıp, kazıklar çakılıp yine bodrumsuz yapılabilir. Bir kez daha görüyoruz ki doğru mühendislik hizmetinde mesleki yeterlilik şart. Bu kriterlerin artık netleşmesi lazım” ifadelerini kullandı.