Günümüzde en sık ifade edilen “bilgi çağı” kavramına uygun bir devlet yönetimi artık yok. Son on yılda devlet yönetiminde akıl ve sağduyu adeta tatile çıktı. Bu tespiti ben değil, bilgi çağının olmazsa olmazı olan istatistik bilimi söylüyor. Bilindiği gibi istatistik evrensel bir konuşma dili olup yöneticilerin karar verme mekanizmalarını yönlendiriyor.
Ülkemizde TÜİK gibi bir kurum, kibarca hilafı hakikat, amiyane tabirle yalan istatistikler yayınlayınca ülke yönetimi de bilimsel ve akılcı aydınlıktan, cehaletin ve kötülüğün karanlık dehlizlerine sürüklendi. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlerde iktidar koltuğunu kaybetme korkusuna kapılan AKP yönetimi, bu tarihten itibaren adım adım devlete ait tüm kurumları kendine bağlayarak ve içini çürüterek kanlı irin kokan bir düzen inşa etti.
Sağlıklı düşünen ve ülkesini içtenlikle seven her insanda mide krampları yaratan bu rejimin inşasında TÜİK önemli bir aparat haline getirildi. Özellikle enflasyon verilerindeki ‘ali-cengiz’ oyunları tüm toplum tarafından anlaşılınca TÜİK’in ipliği pazara çıktı. İnandırıcılığını yitirdi. Ancak bu makalenin konusu yalancı çobana dönen TÜİK’ten ve AKP’nin iktidar koltuğundan çok daha önemli. TÜİK verileri emek sınıfından akademisyenlere, memurlardan öğrencilere, sağlıktan tarıma kadar her sektörü ve her toplumsal kesimi doğrudan etkileyen sonuçlar yaratıyor. Ülke yönetiminin freni boşalmış bir kamyon gibi savrulmasına zemin hazırlıyor.
Anlaşıldı ki AKP ve ortakları koltuklarını korumak için her kötülüğü yapmaktan bir adım geri durmayacak. TÜİK gibi içi boşaltılan tüm devlet kurumları da saray rejiminin emrine amadeler. Adaletten ekonomiye, sağlıktan spora, sanattan eğitime kadar her alanda çöküş yaşanıyor. Son zamanlarda yayınlanan uluslararası istatistikler ve bağımsız kuruluşlarca açıklanan araştırma sonuçları yolun sonuna geldiğimize işaret ediyor.
Birbiri ardına yayınlanan veriler dehşet verici. Bu verilere göre Türkiye artık açlığın konuşulduğu bir üçüncü dünya ülkesi. Savaş içindeki ülkelerden daha yüksek enflasyona, kaosun hakim olduğu ülkelerin gerisinde verimsizliğe, diktatörlüklerin hakim olduğu ülkelerden çok emperyalist bağımlılığa sahip. Bu durumun sürdürülemez olduğu aşikar. Saray rejimi dediğini yaptı ve Cumhuriyetin 100. Yılında gerçekten de eski Türkiye’yi bitirdi. Yeni Türkiye’de ise ne olduğunu hepimiz yaşayarak öğreniyoruz.
Elbette kurtuluş savaşını tüm dünyaya örnek olacak bir kahramanlıkla zaferle taçlandır bir ulusun kolay kolay pes etmesi beklenemez. Ancak eski Türkiye’nin alışkanlıklarıyla her alanda çöküş yaşayan günümüz Türkiye’sinin sorunları çözülemez. İktidardan muhalefete, sağcısından solcusuna egemen siyaset anlayışı eskiyi, kısırlığı ve ikiyüzlülüğü ifade ediyor. Madem ki bu kadar köşeye sıkışmış siyasal ortamda halk her türlü güvenceden yoksun yaşama savaşı veriyor ve hatta can çekişiyor o halde tepeden tırnağa her alanda yenilenmek ve yaratıcı zekânın devrimci dönüşümüne direnmekten vazgeçmek gerekiyor. Siyaset alanında bunun ilk adımı da iyi insanlara kapıları ardına kadar açmak olmalıdır.
Son yıllarda siyaset sahnesinde neredeyse nesli tükenen en önemli unsur; iyi insanlardır. Oysa iyi insan olmadan iyi bir sağcı, solcu, dindar, sendikacı, öğretmen veya başka bir şey olunamaz. Bugün ahlaksızlığı örtmek için akla gelebilecek her değeri örtü olarak kullananların artmasının birinci sebebi bu ülkeyi yönetenlerin, kötülüğü bir idare biçimi olarak benimsemeleridir.
Bir çok ülkede olduğu bibi ülkemizde de siyaset dünyası ne yazık ki erdemi olmayan kötü insanlar tarafından işgal edilmiş. İyi insanlar bu dünyada kendilerine yer bulamıyorlar. Erdem sahibi iyi insanlara çağrı yaparak bu sorun giderilemez. Siyaset alanında karar vericiler iyi insan olmadan iyi insanlara siyasetin kapısını açamaz.
Sakin ve içtenlikli şekilde düşündüğümüzde iyi insan erdemine sahip kaç parti lideri sayabiliriz? Neredeyse hepsi sıkıştığında yalan söylüyor, samimiyetten uzak kaçamak cevaplar veriyor ve en önemlisi koltuğunu kaybetmemek için her türlü renge bürünmeye teşne oluyorlar. Etraflarını da kendi iktidarlarını tehdit etmeyecek insanlarla doldurduklarından iyi insanlarından uzakta bir hayat sürdürüyorlar. Siyaset alanında boy gösterenler iyi insanlara çağrı yaparak değil, öncelikle iyi insan olarak halkın karşısına çıkmakla değişimi başlatılabilir. Siyaset alanında karar verici konumunda olanlar halka yalan söylemeyecek, siyasetin iki yüzlülük değil de dürüstlük olduğunu gösterecek, sıkıştıkları anlarda bile içtenlikle sorunların üzerine gidecek, kapalı kapılar ardında entrikalar çevirmeyecek ve siyaseti ikbal kapısı olmadığını kabul edip koltuğa yapışmayacak erdemlere sahip olmalıdır. Etrafını her yanlışına el pençe duranlarla değil gerektiğinde yanlışlarını yüzüne söyleyecek erdemli insanlarla sarmalıdır.
Saray rejimi ülkeyi kötülükle yönetiyor. Kötülüğün panzehri iyiliktir. Siyaseti iyi insanlarla örmek kötülüğün iktidarından kurtulmanın ilk adımı olabilir. İyi ve erdemli insanlar halkının iyiliğini ve onurunu koruyan politikalar üretir. Kötülüğün iktidarı iyiliğin muhalefetiyle yıkılır. Telaşla ve aceleyle kararlar vermek yerine siyaset dünyasında iyiliğin ve erdemin inşasına başlamak hiçbir zaman geç değildir.
Uluslararası veriler, istatistikler Türkiye’yi adım adım cehenneme dönüştüren bir savruluşa işaret ediyor. Bu karanlığı dağıtmak için aklın ve bilimin egemenliğine ihtiyacımız var. Ülkenin sorunlarına çözüm üretecek bilimsel politikaları da alanında uzman iyi insanlar yaşama geçirebilir. Yol haritası için naçizane bir öneri.